Doğa ve iklim açısından belki de dünyanın en şanslı coğrafyalarından birinde yaşamamıza rağmen onu ne kadar tanıyoruz? Türkiye’yi çevreleyen denizleri, deniz canlılarını ve biyoçeşitliliğini etkileyen çevresel sorunları anlatan ‘Deniz Dinozorunun Sırrı’ bu soruya yanıt olacak türden bir kitap.
Yazarı Ecem Kodak’ın ilk kitabı olan ve Altın Kitaplar tarafından yayınlanan hikaye, macerasever okurlar için hem heyecan dolu hem de bilgi yüklü bir keşif.
Her şeyden önce ilk soru tabii ki bunun bir ilk kitap olmasına dair. Her şey bu kadar tazeyken, nasıl hissediyorsunuz?
Sadece ilk kitabım olması değil, onun hakkında konuşuyor olmak bile çok heyecanlı hissettiriyor açıkçası. Öncelikle zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. İçim kıpır kıpır.
Peki bir çocuk kitabı yazma düşüncesi nereden çıktı?
Klişe olacak ama biz üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olsak da ne yazık ki su altı dünyasını tanımıyoruz. Ona duyduğumuz ihtiyacın ve verdiğimiz zararın farkında değiliz. Bu bilinci çocuk yaşta kazanmanın denizel ve ekolojik sürdürülebilirlik için elzem olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden çocuk kitabı yazdım. Ayrıca bu kitapla bağlantılı yaratıcı drama atölyeleri planladım. Böylece çocukların hem okuyarak hem de yaşantı deneyimleyerek su altı dünyasını tanımasını, benimseyip korumasını hedefliyorum. Daha çok çocuğa ulaşmak istiyorum. Bunun için Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) ile çocuklarda deniz okuryazarlığını geliştirmeyi hedefleyen bir proje geliştiriyoruz. Çünkü gelecek nesillerin dengeli ve sağlıklı bir ekosistemde yaşamaya hakkı var.
Kitabın konusu çok güncel ve önemli bir konu. Sizi bu konuda yazmaya iten şey neydi?
Bu kitap, on beş yıldır yürüdüğüm yolda biriktirdiklerimin ürünü. Üniversitede su bilimleri mühendisliği okudum ve su altına hayran kaldım. Orada bambaşka bir dünya var. Üstelik su altı kaynaklarımız balıkçılıktan turizme ve ilaç keşfine dek pek çok faaliyet için temel oluşturuyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 65’i kıyı bölgelerinde yaşıyor. Her davranışımız suyu etkiliyor ve sudan etkileniyor. Ama farkında değiliz. Ne yazık ki şimdiye dek denizlerimizi sadece doğal çöp öğütücü olarak kullandık. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede böyle bir yabancılaşma olması hem üzücü hem de tedirgin edici. 2021’de Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj sorunu bunun en somut örneklerinden biri. Bu yüzden bu konuda yazmak istedim. Koruma altındaki deniz canlılarını, kirliliğin, iklim krizinin, istilacı türlerin, kaçak avlanmanın etkilerini anlatmak istedim.
‘DOĞAYI KORUMAK İÇİN ÖNCE TANIMAK GEREKİR’
Kitabın mesajı gayet açık olsa da siz okurlarınıza bu kitapla ne söylüyorsunuz?
Doğayı korumanın ilk adımı ona zarar vermekten vazgeçmektedir. Onu korumak için önce tanımak gerekir.
Kitap çocuklarda çevre bilinci oluşturmaya dair çok kıymetli bilgiler içeriyor. Bir yetişkin olarak bile dünyamız hakkında çok şey öğrendim diyebilirim. Bunda sanırım eğitim geçmişinizin de katkısı var ama yine de bunun hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Bunu söylemeniz beni çok mutlu etti. Evet, bu bir çocuk kitabı ama aslına bakarsanız çocukların anlayabileceği şekilde kolaylaştırılmış bilimsel bir kitap. Su altına ilgi duyan herkes okuyabilir.
Nasıl bir hazırlık süreci oldu bu kitabın?
Son 15 yılım bu kitabın hazırlık süreciydi aslında. Üniversiteden bu yana su yaşamına dair her konuyu yakından takip ettim. Okuduğum alanda yazmak bana büyük fayda sağladı. Stajımı balık yetiştiriciliğinde, tezimi de avcılık teknikleri üzerinde yapmıştım, işin mutfağında piştim yani. Trolle, gırgırla denize de açıldım, çipura levrek yetiştiriciliğinde de çalıştım. Yazmaya başladığımda öncelikle eski bilgilerimi tazeledim, bol bol makale okudum. Ardından değinmeyi planladığım her konuyu tek tek teyit ettim.
Bu noktada fakülteden arkadaşlarım Esin Batır ve Dilara Karaman Baş’ın bana çok desteği oldu. İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi’nden hocam Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün üzerimde çok emeği var. Marmara Denizi’nde müsilaj sorununa çözüm üreten Prof. Dr. Gülşen Altuğ yine fakülteden hocamdı. Onun ve ekibinin başardıkları kitabımın kurgusu için bana ilham verdi.
Kitabın yayına hazırlık süreci çok keyifliydi. Altın Kitaplar, ailem gibidir. Büyük bir uyum içinde çalıştık. Kitabı Serhat Gürpınar gibi usta bir sanatçının resimlemesi benim için büyük bir şanstı. Kitaba ruhunu verdi.
Bu her ne kadar bir kurgu olsa da aslında çok önemli bir gerçeğe dayanıyor. Hem dünya ama daha çok Türkiye’yi düşünerek soruyorum. Deniz kirliliği için çözüm elbette mümkün ama bu ne?
Deniz kirliliği yaratan en büyük etkenlerden biri evsel ve endüstriyel atıklar. Bunların engellenmesi konusunda yaptırımlar ciddi olmalı. Deniz taşımacılığı konusunda da aynı şekilde. Plastik kullanımı azaltılıp, geri dönüşüm artırılmalı. Biyoçeşitliliğin korunması için deniz koruma alanları oluşturulmalı ve korunmalı. Sürdürülebilir avcılık pratikleri geliştirilip uygulanmalı. Örneğin balık çiftliklerinden çevreye yayılan azotun (ki diğer atıklarla karşılaştırıldığında bu hiçbir şey) bertaraf edilmesi konusunda midye ve yosun gibi türlerin yardımı olabileceği düşünülüyor. Bu yaklaşımın adı IMTA. Esin Batır doktora çalışmasında bu konu üzerine çalışıyor. Bunun gibi umut vadeden çalışmaların desteklenmesi çok önemli.
Çocuk edebiyatı söz konusu olduğunda sizi heyecanlandıran, meraklandıran şey-şeyler ne? Kimleri okumayı seversiniz?
Yaratıcılık içeren her çalışma beni çok heyecanlandırıyor. Mümkün olduğu kadar çok drama etkinliğine katılıp yeni fikirler geliştiriyorum. Çocuklar için felsefe çalışmaları da beni çok etkiliyor. Bunun yanı sıra çocuk edebiyatını yakından takip ediyorum. Yeni çıkan tüm kitapları okumaya çalışıyorum. Tabii bu hıza yetişmek mümkün değil ama elimden geldiğince nitelikli eserleri seçmeye gayret ediyorum.
Gülten Dayıoğlu’nun yeri bende ayrıdır. Türkiye’deki herkes gibi ben de onun kitaplarıyla büyüdüm. Kişisel olarak tanıdığım, çocuklarla iletişim kurmak konusunda çok şey öğrendiğim duayen bir insan. Miyase Sertbarut’un kitaplarını hiç kaçırmam. İnanılmaz güzel bir dili var. Çok sayıp sevdiğim bir yazardır. Anıl Basılı, Sinan Yaşar… Daha pek çok isim var tabii ama ilk aklıma gelenler bunlar. Yetişkin kitaplarında yabancı yazarlardan Elena Ferrante yerli olarak Hakan Günday favorim.
‘SERİYİ DEVAM ETTİRMEYİ PLANLIYORUM’
Kitabı bitirdiğimde Mimi ve Lili’nin kardeşlikleri ve dostlukları gibi maceralarının da devam edeceği hissine kapıldım. Bu kitap aynı zamanda bir serinin de ilk kitabı mı? Değilse bile geleceğe dair nasıl planlar var kafanızda?
Evet, bu seriyi devam ettirmeyi planlıyorum. Hatta yeni kitabımı yazmaya başladım. Bu kez kurguya yeni kahramanlar katılacak ve rotayı Akdeniz’e kıracağız.
(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)